Deneme, bir ki, deneme, bir ki

31 Temmuz 2009 Cuma

Sabri

Photoshop tutorial'larını çalışmak için Stéphane resimleri arasından güzide bir tanesini seçmek amacıyla arşivimi karıştırıyordum. Derken aklıma geldi. Stéphane'ın bir kedisi vardı, ve adı Sabri'ydi... En son aldığımız bilgilere göre kedi, Lambiel'in annesine taşınmıştı ve pek sık göremiyordu onu... Şimdi ne oldu, Allah bilir.


Ayrıca hangi yıl net hatırlamıyorum, ne kadar küçüklüğüne verebilirim bilmiyorum ama, çarşafları çok komik, uğur böcüklü. :D Tabi uğur böceklerini çok seviyor kendisi. Buna saygı gösteriyorum. Hatta bir müjdem var:


Almanya'da turistik bir bölgeyi uğur böcekleri basmış. Milyonlarcası, hayatı zindan ediyormuş ordakilere. Bu zararsız hayvancıkların ani çoğalışına onlar bir anlam veremeseler de, bilen biliyor: Stéphane geri döndü diye çok mutlular ve O'nun şampiyonluğunu müjdeliyorlar :D


____________

Gelelim bizim Sabri'ye; adam feci bi gol attı... Geçen maçta da asist yapmıştı. Rijkaard'a bağlıyorum bu gelişmeleri. Ama tabi, şunu da belirtmekte fayda var, maçın izlediğim kısmında (ilk 20 dakka oluyor bu) önce Hakan Balta'dan yana gelmeye çalışan Netanyalılar, onların solu bizim sağımızdaki çok daha rahat ortamı görünce bu kulvarı otobana çevirmişlerdi....

BabyFace

Kramponları rakip takımla takım.

3 asist.
Ona verilen sorumlulukları kaldıramayacağını düşünen/umanlara cevaben,
Omuzlarındaki her yükle daha da güçlenen:
Arda Turan.

30 Temmuz 2009 Perşembe

Elano!


''Şimdiki fantazim şu, FM'de her sezon Fiorentina'ya alıp 12 numarayı verdiğim Elano'nun Galatasaray'a gelip 12 numarayı alması. Benim de gidip store'dan 12 numaralı mor Elano forması almam :P''

12 numarayı da alır mı dersiniz?
Tabi ki hiçbir yerde okumamış olsaydım, Elano değil Pazzini yazardım. Hani öylesine attım tuttu, ya da içime doğdu gibi bir durum yok. Ama yine de şok oldum, çünkü ihtimali okuduğumda da inanmamıştım. Benim FM'deki sevgililerimdendir kendisi, Arda ve Pazzini'yle birlikte gittiğim her yere götürürüm. Şimdi bu üçlüden ikisi aynı takımda, ne gözel...

Nerede oynar, gerekli midir, sorularını geçiyorum. Rijkaard'a danışmadan yapılan bir transfer olmadığı ortada. O biliyordur heralde ne yapacağını, nereye koyacağını...

Hazır bahsetmişken, mor formayı gerçekten alırım -param olursa, bursverenlere sesleniyorum burdan!- çünkü gerçekten iyi tasarlanmış. Yakada kırmızı üzerine sarı ''Gerçekleri Tarih Yazar, Tarihi de Galatasaray'', formanın alt tarafında yine benzer bir şeritte tekrarlı bir şekilde ''Galatasaray'' yazıyor. Bu detaylar inanılmaz derecede alma isteği uyandırıyor. Parçalının yakasındaki şu detayı takdir etmekten başka elimden birşey gelmez:

Tek sorun adidas amblemlerinin göğsün üst ortasında, GS ambleminin solda olması. Bu sağ tarafı boş bırakıyor, simetriyi bozuyor. Parçalıda koldaki avea reklamlarının sarı üzerinde kırmızı, kırmızı üzerinde sarı olmasını beklerdim. Onun yerine siyah-beyaz yapmışlar. Belki şortun ve büyük bir ihtimalle forma numarası ve yazının renkleriyle uyum yakalaması için düşünmüşler. Ama formalar ilk günde 3000'i mor olmak üzere toplam 5000 satışı hak etmiş. Elano transferiyle iyice artacaktır.

Tabi yeni kreasyonun özellikle birşeyler almak isteyen ama kalite/para parametresi yeterince yüksek ürün bulamayan hatunları mutlu ettiğini söylemem lazım. Çok güzel ürünler var. Tavsiye ederim tüm Galatasaraylılara.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Arda'ylan Milan'ım Patlıcan Moru Olmuş!

Ama kesinlikle kötü birşey değil bu. Geçen seneki turuncu formayı bile tribüne aykırılık getirmekle suçlayanlar varken (sarıyla kırmızının arasında bir renk işte, ne kadar etkileyebilir ki tribünlerin ahengini) mora bu kadar büyük tepkilerin gelmesi enteresan bir şey değil. Çünkü gerçekten tribün ahengini bozacak bir renk. Ama forma bence çok güzel.
Şimdiki fantazim şu, FM'de her sezon Fiorentina'ya alıp 12 numarayı verdiğim Elano'nun Galatasaray'a gelip 12 numarayı alması. Benim de gidip store'dan 12 numaralı mor Elano forması almam :P
Formayla ilgili detaylı yorumu, gidip store'da inceledikten sonra yapacağım. Ancak lansman gecesinden dikkat çeken bazı yorumlar şunlar.
Rijkaard, Arda'nın üzerine bakar:
''Probably this new outfit will hopefully create a lot of confusion on the opponent.'' (Büyük bir ihtimalle bu yeni forma -umarım ki- rakipte şaşkınlık yaratacak.)
Arda kafa sallar.
''And we will take advantage of that.'' (Ve bunu da avantaja çevireceğiz)

Arda'nın yorumu:
Tabi çok güzel bir forma. Ama heralde dışarıda giyeceğimiz bir forma olur, biz her zaman parçalıdan yanayız (meali: taraftar, sami yen'e parçalıyla gel, moru dışarda giyin)

Mor dışarda ne güzel giyinilir, altına turuncu pantolonumla. İşin iyi yani, aynı o mordan bir kravatım vardı, şimdi GS sembolüne dönüştü. Kravat, futbol falan, iyice erkek gibi konuşmaya başlıyorum, hayırlısı :S

O değil de 2288gs.com şahane bi site olmuş ürün pazarlama konusunda. Gaza geldim. Ey cesur ve onurlu, bil ki ''YARALI GALAT OLMAZ!''

Döndü, Dönüyor, Dönmüş, Dönmeli, Dönmeliydi, Dönsün, Dönedur!

Aslında konuşulacak çok şey oldu son zamanlarda da, şu videoyu montajlayıp izlemekle meşgulüm iki üç gündür.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Il ne m'est quitté pas!




Bloguma adını veren efsanevi insanlardan birinin Stéphane'ım Lambiel'im olduğundan bahsetmiştim.
Ama biraz sallıyordum onun hakkında yazacağım yazıyı, çünkü bir ara yazardım işte. Ne de olsa emekliydi. Ne de olsa bırakıp gitmişti. Onsuz geçen Olimpiyatları izleyemezken, neden izleyemediğimi yazardım buraya mahsun mahsun. -yada mahzun-
İçim cız ediyordu zaten. Yokluğunda o izlemeyi çok sevdiğim buz pateni şampiyonalarının tadı tuzu yoktu. Kimin şampiyon olduğunu öğrenmeyi 'lutfettim', hatta unuttum bile.
Efsane sonrası böyle bir olayı vardır ama patenin. Yagudin, Plushenko gibiler gittikten sonra da özellikle hayranları olmak üzere patenseverlere bir burukluk gelir. Buz dansı mesela Anissina-Peizerat (kısaca Guybrush ve Elaine) aynı senenin İtalyan, Rus ve Litvanyalı çiftleri bir anda gittikten sonra, uzun zamandır kendine gelemiyordu.
Her neyse.



Canım benim.
Işık hızıyla dönen topacım.
Bir tanem.
Zebram.
Yakışıklı İsviçrelim.
Lambiel'im.
Sitefan'ım.

Ardından söylediğim "Döneceksin diye söz ver"lerin boşa gitmediğine sevindim.
(Böylesi hepsinden güzel, git özlet kendini yine gel, döneceksin diye söz ver.)
Bu şarkı senden başkasına yakışmıyordu bir tanem. Senin gibi hem kendi etrafında, hem de şampiyonalara dönmesi gereken birine gidebilir anca bu.
Allah biliyor ya, çok bozulmuştum son Dünya Şampiyona'nda, 2008'de, kendi içinde yiyip bitirip, aslında geçen sezon Beşiktaş'ın şampiyon olmasından çok daha kolay bir şekilde alınabilecek şampiyonluğu o Kanadalı Buttle'a kaptırmana. Ama umrumda değil şimdi. Orda ol. Madalyanı al, ya da alma. Gala'ya kal mümkünse. Ama orda ol ve sipnet. O yumuşacık adım dizilerini göster. 3lü axel atama. Ama artık tangonu mu yapçaksın naapçan bilmiyorum ama, iliklerime kadar hissettir. Orda ol ve buz pateninin bir sanat olduğunu göster elaleme! Unutuyorlar çünkü azizim!

Ha o an yarışma heyecanıyla yine üstüne gelebilirim. Boşver sen. Canlı canlı, son kez olduğunu bilerek izlemek istiyorum seni sadece. Elinden geleni yapacaksındır zaten. Olmasa da olmaz, ama Olimpiyatlar da zaten sensiz olmaz.


Haberi vermeyi unuttum:
O geri dönüyor.
Daha önce sakatlıkları nedeniyle maksimum kapasitede çalışmasının imkansız olduğunu, ve maksimum verimle çalışmadığında şampiyonluğu alamayacağını, zaten Olimpiyat gümüşünün olduğunu ve altın alamadığı durumda kaymanın mantıksız olacağını söylemişti.Çok mantıklıydı aslında. Zirvede bırakmaktı.
Ama herkes Olimpiyatlar'da kaymak ister.
Şimdi sakatlıklarıyla başa çıkabildiğini ve çalışıp orada yarışmak istediğini, inançlı ve kararlı olduğunu söylüyor.

...

Bol şans, koca kazık olmuş olsan da, Le Petit Prince.

Not: Başlık yakın zamanda Ne Me Quitte Pas ile yaptığı galaya gönderme. Şarkı 'beni bırakma' demek. Başlık, 'beni bırakmadı'.

Unutulmak

Ya koskoca UEFA Şampiyonları'yız ya hani. 10 sene önce de olsa, Dünya Takımları Sıralaması'nda 1. olmuştuk ya. Nerden nereye geldiğimizi acı bir şekilde hatırlatacak çok şey oluyor her sene. Takım eleyip sevindiğimizde bile bi burukluk var aslında. Bordeaux'yla yine yeniden eşleştiğimizde ''Yazık ya bize, eskiden Barcelona'yla kankaydık, hep aynı gruba düşerdik, sürekli eşleşirdik. Şimdi Bordeaux'yla kankayız.'' düşüncesinden kaynaklanan bir hüzün oluyor, elediğimizde bile gölgeliyor sevinci. Eskeza kazansaydık şampiyonayı, Barcelona tarafından Barça'lanmaktan korkmayacak mıydık Süper Kupa finalinde. Yine bir ''Biz bu muyduk eskiden, kimseden korkmazdık.'' moduna geçiş olacaktı. Geçen sene uzun zamandır en başarılı Avrupa sezonumuz diye örnekleri ondan verdim. Yoksa Tromsö falan...

Her neyse işte, yeniden gerçek başarılar elde edinceye dek, her zaman 10 yıl öncesinin UEFA Şampiyonluğu, öncesindeki bir, arkasından gelen iki başarılı sezonun gölgesinde kalacağız ruhen. Ama o UEFA Şampiyonluğu'yla övünüp, Avrupalıların korktuğu büyük takım olmayı sürdürdüğümüzü düşüneceğiz.

De,

Adnan Polat'ın deyimiyle ''Avrupa'da kendimizi hatırlattığımız sezon''un ardından gelen sezonun daha başında, UEFA resmi sitesi tarafından unutulmak... Hatta bi önceki turdaki rakibimizle 'birlikte' elenmek!

Tüm özgüveni yıkıyormuş.

itüsözlük'te biri yazdığında fark ettim önce, nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Sporx'ta şöyle anlatmışlar:

UEFA G.Saray'ı

eledi!

UEFA Avrupa Ligi'nde haftaiçi Kazakistan ekiplerinden FC Tobol'u Ali Sami Yen'de 2-0 mağlup ederek 3.tura yükselen Galatasaray UEFA'nın resmi internet sitesinde unutuldu.

UEFA.com'da Europa League kategorisi altında kupada yoluna devam eden takımlar ve eşleşmelerin yer aldığı tabloda Galatasaray yer almadı.

UEFA'nın sitesinde 2.turda elenen takımlar listesinde temsilcimizin ismi yer alırken, 3.turda takımların logolarının yer aldığı kısımda Galatasaray logosu bulunmuyor.


Site düzeltildiği zaman da bu meseleyi hatırlamak için prt. scr. de burda:




24 Temmuz 2009 Cuma

Alla Mia Eta- Penaltı Kaçıran Tiziano


Tiziano Ferro - Alla Mia Eta' (2008)
Yükleyen katrinka123. - Diğer müzik videolarına göz atın.


Bir futbolcu çok kritik bir penaltı kaçırırsa... Şarkı bunun için mi yazılmış bilmiyorum, Tiziano Dünya'nın hızına ayak uyduramayışımızın şarkının ana teması olduğunu söylüyor, ancak klip Roberto Baggio hikayesini anlatıyor gibi.


Tiziano Ferro - Alla mia età (EPK)
Yükleyen occhidolci. - Diğer müzik videolarına göz atın.


Burda da Ferro, albümüyle ilgili konuşuyor. Aksanı çok güzel. Masal kasedi çıkarsa dinleye dinleye uyurummuş gibime geldi. Bu videodan öğrendiklerimiz: bilanço ingilizcedeki balance anlamındaymış. 'interesanti' 'ingilterra'.
Ayrıca burçlara inanan Tiziano abimiz, Balık burcu olması nedeniyle duygusal odağının sürekli değiştiğini düşünüyormuş.
Videodaki stad Cenova'daymış. Su sahneleri bir stüdyoda çekilmiş, diğer sahneler de Londra'da. Şarkının yazılmasındaki önemli yeri nedeniyle İngiltere olmasını bizzat istemiş 111 numara.


Tiziano Ferro - Alla mia età Live
Yükleyen occhidolci. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

Bu da şarkının daha etkileyici bulduğum bir konser kaydı.

Şok Şok Şok! Deco Kolpaymış

Önce Keita'nın imza töreninde Haldun'cum ''Bir transfer daha var, ve kesinlikle yabancı'' dedi.
Sonra Mehmet Demirkol ''Kulislerde bir isim dolaşıyor, o olursa taraftar bayram yapar, isim veremem ama Portekizli'' dedi.
Sonra güzide bir gazetemiz ''Coşkun Özarı Cuma günü imza törenine çağrıldı, gelen oyuncunun da Deco olduğu söyleniyor'' diye haber yaptı.
Sonra Mehmet Demirkol ''Ben dememiştim ama demiştim, bunu bizim muhabirden duydum, o da transferle ilgilenen Galatasaraylı yöneticilerden birinin abisinden duymuş'' dedi.
Sonra Coşkun Özarı'nın Cuma günü gerçekten imza törenine davet edildiğini bir yerde okudum. Aynı blogda bu sene başlayan imzalayan oyuncunun yanında efsane oyuncu uygulamasında hep eskiyle yeninin aynı mevkiden olduğu, Coşkun Özarı'nın da stoper-sağ bek olarak efsaneleştiği tespiti de vardı.
Şimdi sporx'ta okuduğum bir habere göre Deco takımında kalacağını açıklamış.

Galatasaray'ın transfer gündeminde olan Chelsea'nin Portekizli orta saha oyuncusu Deco takımında kalacağını açıkladı.

The Times'a konuşan 31 yaşındaki tecrübeli futbolcu, "Chelsea'de kalacağım çünkü kontratım var. Sadece oynamak istiyorum ve sahada en iyisini yapmak istiyorum. Geçen sezon benim için çok zordu. Çok sakatlık geçirdim ve sadece birkaç maç oynayabildim. Oynamaktan mutluyum. Her oyuncu oynamaya ihtiyaç duyar ve oynamak ister. Umarım bu sezon sakatlık geçirmem ve oynayabilirim.Aynı yıl 4 sakatlık yaşadığınız zaman zor oluyor. Tekrar kendinizi toparlıyorsunuz ve fizik olarak hazır hale geliyorsunuz ve ardından ikinci sakatlık. Bahane üretmeyi sevmem ama umarım yeni sezonda çok çalışıp iyi bir başlangıç yaparım" dedi.


Gelen kim? Saat 13:30 oldu hala bir haber yoksa Coşkun Özarı - Cuma hikayesi ne?

Bakalım.... Daha Haldun'cum sabaha karşı 4-5 gibi uzun saçı ve uzun boyuyla kandırcak yeni yabancıyı.

Galatasaray A.Ş. İstanbul 2-0 FC Tobol Kostanay



Evet, Galatasaray ilk maça nazaran daha istekliydi.
Az biraz izleyebildiğim kısımda iyi şeyler gördüm. Ancak izleyemediğim kısımda çok daha iyi şeyler olmuş.
Bunlardan bir tanesi de Serdar Eylik. Hazırlık maçlarından birinde de gözümüze çarpan genç yetenek ''Ben geliyorum.''dan, ''Ben burdayım.''a geçmiş. Yakında Milli Takım'a ''Ben geliyorum.'' diyecektir. Tabi takımı bir çarşaf altına alıp kurşun döktürmemiz gerekebilir bunun için.
Geçen sene as takımın başındaki sakatlık musibeti önce Semih Kaya'yı, sonra Mehm
et Topal'ı (soyadı topal, topal topal oynasa çok şaşırtıcı olmaz diye berbat bir espri yapan birini tanıyorum!), sonra Neeskens'i, sonra Barış'ı, sonra Aydın'ı.... Şimdi de Serdar'ı sardı.
Semih'inki dışında kısa süreli sakatlıklar. Barcelona'lardan getirttiğimiz profesör kondisyonerimizin uzun süreli sakatlıklara çare olmasını umuyoruz. Hatta tüm takımın başından beri aynı anda çalışmaması bazı çok bilgili spor yazarlarımız tarafından eleştirilse de, çarenin bir parçası. Yine de bu böyle olmayacak sanki. İsmail Güldüren artık Bank Asya 1. Lig'de olabilir, ama darbeci defans oyuncuları hala var. En kralları Barış ve Servet bizde de olsa, tehlike arz ediyorlar. Daha da önemlisi -bence- nazar. Rijkaard eşliğinde çok iyi oynayacak takımın formasının sırtında Ülker reklamı yerine 'nazar' markalı sakızların reklamı o
lsaydı keşke. Gerçi reklam alınacak yer çok. Bir ara Sturm Graz'da görmüştüm. Şortların arkasında da vardı reklam. Nazar boncuğu en çok oraya yakışır bence. İyice sapıttım, konuya döneyim.

Tobol maçında sahanın yıldızlarından biri, 10 numarasıyla ve kaptanlık pazubandıyla Arda Turan, pardon Kaptan Arda Turan. (Captain Jack Sparrow gibi ona da başında Kaptan olmadan hitap edilmemeli artık.) Kramponlarını çok sevdim. Çalışkanmış, Rijkaard'dan övgülerini almış, taraftardan sevgi gösterisini... Staddan izleyen bir blog yazarının dediğine göre seremonide rakip kaptanın elini sıkmayı unutacak kadar heyecanlıymış takımını taraftara götürme konusunda, Serdar Eylik'in alnından öpmüş, ona destek olmuş. Zaten ona karşı acayip bir yanlılığım söz konusu. (Neden acaba? :D) 10un basının baskısından her seferinde güçlenerek çıkması da hayran bırakacak bir diğer özelliği. (Bir tek geçen sene Lincoln'ün iki maçlık kaptanlığında basına açıklama yapmasını yersiz bulmuştum, ama çok içerlemişti cancaaz, bi daa kaptan olmam bu takıma diyordu. Eh tabi, ani çıkışlar bunlar, sakin değerlendirildiğinde ve bu noktaya getiren sorunlar çözüldüğünde fikirler değişebiliyor. Bakalım Recep Tayyip Amca Davos'a bir daha gidecek mi?! Ya da Galatasaray İsrail'de nasıl karşılanacak?)

Mustafa Sarp, iyi konuşan, zeki ve çok Galatasaraylı bir futbolcu. Formaya duyduğu arzuyu futbolunu geliştirmeye adarsa, bu karakterli adam, iyi bir yedekten fazlası da olabilir. İlk maçlarında onu hocasının gözünde geriye düşürecek, negatif şeyler yapmadı. Bu akşam da ilk, ve normal zamanın tek golünü atarak önemli bir iş yaptı. Taraftarı her an yenip de Tromsö faciasının benzerini yaşatacak bir kontra atak golü korkusundan kurtardı.

Forvet Çetin iyi ki bizimlesin. 8 milyon avro iyi paraydı, senin de tam Avrupa'ya gitme zamanındı. Ama kısmet değilmiş. Ama bak böyle de güzel. Çok başarılı bir Galatasaray jenerasyonunun iki adam birden tutan, bazen alakasız bazen de kaleyi bulan hatta gol olabilen şutlar atan ''tek başına takım''ı olabilirsin. Tabi çoğu insan tarafından dile getirilen Türk futbolunun Avrupa'da temsil edilmemesi, ithal edilen futbolcunun ihrac edilenin 10-20 katı olması gibi sorunlar var ama boşver, sen hep bizle kal.

Gökhan Zan için aynı şeyleri söyleyemiycem. En azından ikisi beraber gerçekten korkuyoruz, daha güvenemiyoruz en azından. Umarım onlara güvenmemizi sağlayacak nedenler verirler bize yıl içerisinde de, Türkiye A Milli Futbol Takımı için de iyi bir haber olur.


Sahi ne biçim bir defansı var milli takımımızın? Daha sonra 1 gol yemeden 2 gol atamayız! Tabi ki atamayız, kontrollü oynayamıyoruz ki! Ne zaman ''Allah Allaah!'' nidalarıyla saldırıyoruz, o zaman başarılı oluyoruz, bu garipliği Sabriliğinden belli defans nedeniyle.
Allah'tan Balta'yla Topal var. Onların da soyisimler pek bir sakat. Hakan Kadir Balta, Kadir İnanır bakışlarıyla, Mehmet Topal da uzun sütun gibi bacaklarıyla laf ettirmiyor gerçi.

Yar saçları lüle lüle Rijkaard, ''Hocam şimcik, reykaard mı sizin adınız raykaard mı?'' sorusuna ''Frank'' cevabı vererek gönülleri fethetti. Tercüman beyimiz, sufferı acı çekmek olarak çevirip sacrifice'ı çevirmeyi unutunca 'takımıma işkence yapıyorum' moduna getirmişti adamı hatırlarsanız. Onu düzelteyim derken bu sefer 'suffer'ı fedakarlık yapmak olarak çevirerek yine çarpıttı sözlerini ama bunu görmezden gelebilirim. Lincoln konuşmasındaki ''it's a shame'' lafını ''çok ayıp, utanç verici'' olarak çevirmesinin yanında bunlar küçük şeyler. Geçen seneki tercümanımızın yaptıklarından kötü değil. (Alınmasın yeni damat Cenk Ergün abimiz.)

Bu kadar yazdığıma bakmayın, aslında yorum yapılabilecek pek birşey yoktu, ama işte, bugün gevezeyim.

23 Temmuz 2009 Perşembe

Galatasaray - Tobol

İlk maça futbol gözüyle bakıp yorum yapmak mümkün değildi. Bu maça gol yiyerek başlamamayı ve Sami Yen etkisiyle arzulu bir Galatasaray görmeyi umut ediyorum.

Barcelona'yla Aşık Atmak



İnternet öyle bir şey ki, sınırları yok ediyor. Facebook'taki FC Barcelona fan page'inde iddiaya göre Atatürk'e hakaret eden biri olmuş. Bunu şikayet etmişler ancak adminler yeterli ilgiyi göstermemiş. Bunun üzerine Barcelona'dan Messi'ye, Katalanlardan İspanya'ya, bizimkilerin küfürlerine maruz olmayan kalmıyor. Üstelik söylenenler Türkçe, yani yabancıların bişi anladığı yok. ''Galatasaraylı ve Fenerbahçeli holiganlar, gidin kendi sayfanızda yazın, burda Eto'o mu İbrahimoviç mi'yi tartışcaz'' modundalar. Tabi tartışmanın konusu sürekli değişiyor (sabah biri kalplerle 61 yazarak Trabzon'un il plakasıyla kendince gösteriş yapıyordu, akşama doğru 'İbrahimoviç haram olsun sana' diyeni gördüm). Ama işi gücü olmayan Türklerin hakimiyeti baki. Ne desem bilemiyorum ki... Allah akıl fikir versin.


18 Temmuz 2009 Cumartesi

Forma Önerilerim (!)




Bence yeterince korkunç olmamış BJK formaları, lütfen bir dahaki sefere şu modeller arasından seçin. (ben artık adidas'ta bu kapasitenin var olduğuna inanıyorum.)

Yeni Sezon BJK Formaları

Yeni sezon tam anlamıyla başlasın, şıkları rüküşleri seçerim.
Ancak Beşiktaş formalarının rüküşlüğünü ilan etmek için o kadar bekleyemem.


Çubuklu klasik bir futbol takımı forması türü olduğundan, en azından alıştığımız ve laf edemeyeceğimiz bir model olmuş. Belki daha iyi tasarlanabilir ama, diğerlerinin yanında çooooooooooooooooooooooooooooooook iyi kaldığından takımına destek olmak isteyen bir Beşiktaşlı'nın tercihi olacaktır.


Damalı denilen ancak aslen baklavalı olan forma hakkında yorum yapmam yersiz olur. Gelecek sefere siyah kollu, her tarafı siyah, sadece göğsünde siyah-beyaz çiçek deseni olan bir forma yapsanız emin olun bundan daha makbule geçer.

Göğsü desenli forma oluşturma çabanızda elde ettiğiniz garip çizgili beyaz formada güzel bir fikrin (kartal pençesi itibası uyandırmak, ya da asimetrik ve dinamik çizgiler kullanmak kendince hoş fikirler) yanlış işlendiğinde rezalet sonuçlar doğurabileceğini görüyoruz.

Tabi burda siz diye hitap ettiğim adidas. Juventus'un pembesi dahil olmak üzere çok daha kötü formalar gördük. Ama şampiyon olunan bir senenin ardından göğsünde Türk bayrağı taşıyan formalar çok daha iyi olmalıydı. (Milliyetçiyiz icaabında :P)

Sims 3 dokuları dışına çıkmadan o ortamda hazırlayacağım alternatif BJK formalarıyla sizinle beraber olacağım.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Boşuna İstemeyin, Kızımızı Ver-mi-yo-ruz!

Başlık parasını verebiliyor olabilirsiniz sizi fabrikatör çocukları. Ama biz damadı beğenmedik, kararımızı verdik: bu izdivaç gerçekleşmeyecek.

Aziz Yıldırım saçmalıklarının arkasına tüm basınını almış , profesyonel futbolcu takım değiştirir'i dikte etmeye çalışmıştı. Şimdi tüm takımıyla Arda'nın çok iyi karşılanacağı havasını verdirtiyor. Emre Belözoğlu dün "Arda'yla aynı takımda oynamak isterim tabi ki!" cevabını veriyor, "siz kaç dakkada Fenerli olmuştunuz?" sorusuna karşılık olarak (kaç sıfırla demesi lazımdı sanki), bugün de Daum "Arda'yı verirlerse takımımda görmek isterim tabi ki." gibilerinden bir açıklama yapıyor. Ha kim Arda'yı istemez ki falan diyebilirsiniz de, bu insanların 'O takımında mutlu, gelmek istediğini düşünmüyorum, hazır kaptan ve 10 numara olmuş' diyebilmesi gerekmez mi? Real Madrid C.Ronaldo'yu, Benzema'yı, Kaka'yı alıyor da hiç sulanabiliyor mu Messi'ye?
Hayır Fenerlilere acıyorum, hiç birisi bir Galatasaraylının karşısına geçip "Arda da futbolcu mu yaaa" diyemiycek, alacağı cevap "Bu kadar sulanmayın o zaman lan!" olacak.

Bundan sonra Fenerbahçeli yetkililer arasında "Arda" diyenin ağzına acı biber sürcem, ona göre ayaklarını denk alsınlar.

Ayrıca bu vesileyle bazı genel tezlere anti tezlerimi sunmak isterim:
1)15 milyon euro belirlemişler işte fiyatını. Veriyoruz görüştürsenize.
Adnan Polat'ın tam anlamıyla "15m veren alır Arda'yı" dediğini hatırlamıyorum. Ama hala kulaklarımda "Ben onu ellerimle Avrupa'nın kaburüstü kulüplerinden birine götüreceğim vakti geldiğinde" benzeri kelam ettiğini. Şimdi bir insan ne kadar salak, ya da Avrupalı bir kulübün önerdiğiyle Fener'in önerdiği arasındaki 3-5 milyon farka ne kadar muhtaç olmalıdır ki tükürdüğünü yalasın ve kendisinden fazla Avrupa iddiası olmayan, Avrupalı bile olmayan, Galatasaray'dan büyük olduğuna hiçbir Galatasaraylı'nın inanmadığı bir takıma bu oyuncuyu versin.

2) Görüşünce ikna olur. Sonuçta yeterince sıfır futbolcunun takımını değiştirir. Profesyonel bunlar. Tanju'dur, Tümer'dir, Emre'dir, Fatih Akyel'dir, odur şudur budur...
Tanju'nun durumunu vs. hatırlayabilecek yaşta değilim. Ama Hakan Şükür'ü hatırlıyorum. Avrupa'dan döndüğünde, takımsız kaldığında bile Fenerbahçe'ye gitmeyen Hakan Şükür'ü.
Bonservisini Beşiktaş aldığında bile Galatasaray'da kalmak için çaba sarf eden Türk ve doğuştan Galatasaraylı bile olmayan Mondragon'u.
Arda hiç bir şekilde onlardan az Galatasaraylı değil.

Üstelik "kefen giyerim bilmemne forması giymem." gibi büyük de konuşmuyor. "Futbolun binbir türlü hali vardır ancak Allah nasip etmesin Fener forması giymemi" diyor. "Aziz Yıldırım Fenerbahçe'de güzel ben de Galatasaray'da" diyerek taş yerinde ağırdır mesajı veriyor ama Poulsen'in binlerce kez hayır demesine aldanmayan insanlar bunu da görmezden geliyor.

Mehmet Topuz'a benzemez Arda. Onun gibi tuttuğu takım sürekli değişen biri değil. Bir kez Beşiktaş formasıyla poz verdiği için Çarşı tarafından bağrına basılan birine benzetilemez, ultrAslan tezahüratlarını alın teriyle kazanan Arda.

Şu unutulmasın ki:
Onu İstanbul'da tutan şey tuttuğu takım.

3) E n'olcak, Avrupa'ya verirsin ordan alırız Adnan Bey.
Eğer Arda başarısız olursa -ki bu azmi ve çalışkanlığıyla, hiç sanmıyorum- o zaman paraya kıyar, zarar etmek pahasına gene biz alırız. Siz de belki bu arada altyapı sisteminizi bi gözden geçirir 'bizden niye çıkmıyor bunun gibiler' diye düşünürsünüz; Arda'yı Juventus'la, Emre Çolak'ı bizimle oynadığınız maçlarda izlerken.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Frank Rijkaard



Öncelikle geldiği günlerde hakkında ekşisözlük'e yazdığım yazıyı kopyalıyorum:

"Barcelona'yı çalıştırmış teknik direktör. hem de fi tarihinde değil, daha 2007-2008'de. Öyle bir kaç ay çalıştırıp gitmiş de değil, 5 sezon kalmış. Öyle başarısız olmuş da değil, iki La Liga bi Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu var. Öyle çok matah bi zamanında gelmiş de değil, ama çok iyi bir zamana yelken açtırmış.

Uluslararası haber kaynaklarının altındaki yorumlarda "Neden Galatasaray ya, saf mı salak mı?" yorumları varken, hatta kendisinin de dahil olduğunu düşündüğüm bir sürü insan bu sorunun cevabını tam veremezken, buradaki yorumlarda Galatasaray'a layık görülmeyen adam. İsteniyor ki Lucescu, Ersun gibi burda başarıyı garantileyecek adamlar gelsin.. öyle bir değişim korkusu var ki, kendini tekrar etmek yeğleniyor. (Hatta yeniler bile hala 2000'deki kadroyla kıyaslanıyor, 2000'deki başarıya giden yolun başarıya giden tek yol olduğu falan düşünülüyor. Bir ara bu yol Fatih Terim olarak bellenmişti ve ben de Galatasaray'ın şimdiye dek yaptığı en büyük hatalardan birinin Fatih Terim'i ikinci kez göreve getirmek olduğunu düşünüyorum. Kötü kadroya rağmen devam eden Avrupa büyükleriyle kıran kırana maçlar anında sona ermişti bu hamleyle birlikte, üstelik iyiye de gitmemişti.)

Ben de üzülüyorum, haberi ilk önce bana "Biz Çarşı'canak çok sevindik, dandik bi adam bu Rijkaard, yine olamıycaksınız başarılı, ohh, şampiyon Beşiktaş!' modundaki bi abiden öğrendim. Barcelona'yı da çok seven biri olduğundan güvendim ona, zannettim ki gelmiş Barça'nın başına, yıkmış geçirmiş, ayrılmış felan... Salak bir anıma denk geldi bi de... (Ayrıca bu abi sezonun ortasında aksi kanıtlanmışken bile Milan Baros'un gol atamayacağını iddia ediyordu, tey tey tey.)

Şimdi şimdi kavramaya başladım. İsterse rijkaard başarısız olacak olsun, haldun üstünel başarılıdır! Maddi olanaksızlıklar zaten ortada, 'helal olsun haldun' da adamı resmen kara kaşı kara gözüyle -bir iddiaya göre de uzun saçı uzun boyuyla- kandırmış. Franklin abimiz; 'İlk izlenim evet, sıcak bi sohbet oluştu, ben de geliim o halde bol bol konuşuruz halduncum dedim' şeklinde açıklamalar yapıyor... Hani "Galatasaray'ın UEFA Kupası'nda bir maçını gördüm vaayy be potansiyel var dedim, Arda'yı gördüm kanım ısındı, Baros klas topçu, sarı-kırmızı favori renklerimdir, Sabri çok fantastik bi karakter, 1905 dedemin doğum yılı, çok para veriyolar ya Milan'ın felan teklif ettiğinden de fazla, bana yat kat araba teklif ettiler, Türk hatunlarını çok severim, aslında doğuştan Galatasaraylıyım ben, Türkiye'yle manevi bağlarım var......'"vb. değil. Üstelik bu sene şampiyonlar ligi'ne bile giremiyoruz!
Çok enteresan yahu.

Milan baros için "Gözlerimi kapıyorum, onun ve Kewell'ın olmadığını hayal ediyorum, daha mantıklı" demiştim yakın bi zamanda, 3'e çıktı bu kategorideki yabancıların sayısı.... (Tabi farklı açıdan bakarsak, Linderoth da bu grupta. zavallı sakatımız hala takımda mı gerçekten?)

Ne yapar ne eder bilmiyorum. bana, yani bize, taraftarı tribüne çekecek bir futbol oynatacağını, başarının da bunun ardından geleceğini söyledi. Sanat için sanat der gibi futbol için futbol dercesine... Skibbe'yi bile hala çok seviyorum bir iki maç futbol oynattı diye, Rijkaard'ı mı sevmeyeceğim?

Şimdi tek şey gerek: sabrisizlik ve sabırlılık."
6 Haziran 2009

Şu anda alınabilecek en iyi hocalardan biri olan Rijkaard'ın Galatasaray'ın başında sonuç bazında olmadığı zaman bile futbol bazında başarılı olmasını dilemek lazım. Medyanın bazı kesimlerinin -aksine- en ufak bir kusuru abartmaya hazırlandığını biliyoruz. 'Kötü' dileniyor Galatasaray-Rijkaard birleşmesi için.
Ben 'del Bosque' ve 'Aragones'ten çekindiğimi hatırlıyorum, ama keşke başarılı olsalardı.

Peki Aragones ve del Bosque'den farkı ne Frank Amca'mın, sürekli tartışılıyor. FB ve BJK taraflarınca "yok". Biz Galatasaray taraftarlarınca 'yaş' ve 'doymamışlık'(başarıya açlık). Ve Kewell ile Baros'ta gözlemlenebilen, Keita'da ipuçlarını sezdiğimiz "kendini ispat etme arzusu". Rijkaard için bu Avrupa standartlarında orta sıralardaki bir takımı daha iyi bir yerlere taşıyabilecek çapta bir hoca olduğunu, başarı için on yüz bin milyon euro'ya ihtiyacı olmadığını göstermek olabilir.
Tabi 'başarı'nın her takımda farklı bir anlamı olduğunu görmezden gelemeyiz. Barcelona için başarı La Liga ve ŞL şampiyonluğu, Galatasaray için Turkcell Süper Lig ve Europa Ligi. Biri için gereken futbolcu Messi'yse, diğeri için Arda'dır zaten. Çok zeki insanların bazıları o kadroyu dedelerinin de o kadar başarılı yapacağını söylüyor Rijkaard'ın dandikliğini savunurken, ama unutmakta inat ettikleri nokta yarışılan platformda o ve benzeri güçte bir kadronun gerekliliği ve Barçalı futbolcuların zaten Rijkaardlı 5 yılda bu statüye kadar yükseldiği. (Hani direkt adamın eline Cristiano Ronaldo ve Kaka'yı vermediler.)

Tabi ki herşeyi teknik adama bağlamak da yanlış olur. Ancak geçen sene unumuz var, yağımız var, şekerimiz var aşçımız eksikti hatırlarsanız. Şimdi aşçımız geldi, helva yapmanın vakti.

14 Temmuz 2009 Salı

Tatil, Can Sıkıntısı, Futbolsuzluk, Tenis, Yazmak

Dün arkadaşlarımla yaptığım konuşmada, genelde post-ÖSS sendromu olarak bilinen "çok çalıştıktan sonra boşluğa girilince boş hissetmek" sorununa yakalandığımı keşfettik. Reçetede "çalışmak" yazıyordu. Şu blogda yapmaya çalıştığım editörlük pek kesmedi. Teknoloji dünyasının tekdüze gelişmeleri bana pek heyecan vermiyor. Evet tekdüze diyorum, çünkü olay bir firmanın geliştirdiğini sonra diğerinin taklit etmesiyle geçiyor sadece o dünyada. Benzer bir şeyi spor için de söyleyebiliriz belki, ama kazanmak daha tatlı sporda, hayran olarak. (Bir Mac hayranı olarak Apple'la ilgili zafer haberlerinde heyecanlanmıyor değilim gerçi.:D)

Blogumun ismi Arda Turan ve Milan Baros'tan -onlarla yediğim yemeğin damağımda kalan tadının anısına-, hepinizin tanıdığı ve bildiği efsane tenisçi Roger Federer'den ve onun da hemşehrisi eski Dünya Şampiyonu emekli buz patencisi Stéphane Lambiel'den geliyor. Hem ilgilendiğim alanları, hem de sevdiğim sporcuları özetlediğini düşünüyorum.

Bismillah deyip başlayayım o halde.