Deneme, bir ki, deneme, bir ki

6 Eylül 2009 Pazar

A Milliler vs. Estonya

Türkiye A Milli Futbol Takımı'nın sistemli oynadığı bir günü görmeyi arzuluyorum.
Oyuncular gerçekten yetenekli, en azından atak oyuncularımız Arda, Tuncay, Sercan ve -kabul ediyorum- Emre Belözoğlu. Ancak çok telaşlı gibi oyunumuz. Sakin olmak lazım biraz. Ama bırakın sakin olmayı, televizyon başındaki taraftara bile sakin sakin 'nasılsa kazanırız' maçı izletmemeye and içen bir tavrımız var. Hani Galatasaray'la uzun bir süre sonra büyük takım olmanın keyfini tattım, Avrupa Ligi'ndeki kalburun çok altı rakiplere karşı normalde ne yapıp ne edip zorlanırken artık çok çok rahat tutmanın getirdiği bir mutluluktan bahsediyorum... Onu milli takımla da yaşamak isterim. Her şeyi zora sokmak her zaman iyi değildir...
Sistemsizlikten olsa gerek ancak oyunculara yorum yapabiliyorum.

Kaleden başlarsak, Volkan Demirel çok enteresan bir insan, gerçekten. Bazen iyinin başına hangi azlık-çokluk zarfını koyarsam iyiliğini yeterince iyi anlatabilirim diye düşündürtüyor, bazense olmadık işlere imza atıyor. Dengesiz bu açıdan. Allah denge nasip eylesin. Amin.

Sağ bekte Gökhan Gönül, Sabri'yi aratmadı, hatta arattı. Kazım Kazım'ın kötü oynaması nedeniyle kötü gözüktüğünü anlattı Fenerli abilerim bana ama, beni tatmin etmedi bu cevap. Mehmet Demirkol ve Rıdvan Dilmen tarafından ısrarla Türkiye'nin Dünya starı standartlarındaki iki oyuncusundan biri olarak gösterilmesi nedeniyle, rakip de Estonya'yken önündeki adamı önemsemeksizin daha başarılı olmasını beklerdim. Özellikle çoğunlukla topu kullanmadan önce çok düşünmesi çok sinir etti beni. Bu kadar düşünülen hamlenin iyi olmasını bekliyorsunuz ama genelde kötü oluyor. Sanrıım Fenerbahçe'de çok daha iyi oynuyor. Ama bu iyi oyunu milli maçlara da yansıtmasını bekliyorum, umut ediyorum.

Açıkçası diğer defans oyuncularımızı pek göremedim. Servet dahil. 2 gol yememize rağmen defansta göremedim, 4 gol atmamıza rağmen orta sahanın ilerisinde önemli bir pas atarken göremedim. Açıkçası sürekli "Şimdi bu milli takımın defansı bizde değil mi?" diye sayıklarken buldum kendimi. Ama önlerinde bir ön libero varken ve rakip daha ciddiyken daha sağlıklı oynayabilirler. Onlar da sistemsizliğin kurbanı sanırım. Umarım. Sistem-Rijkaard, bir fark oluşturmalı, inşallah.

Emre Belözoğlu çok iyi işler yaptı, takdir ettim. Fazla da sinirlenmedi. Yine Fenerli abilerim bana "Türkiye'de asabiyetini biliyorlar, üstüne gidiyorlar" dediler ve inşallah öyledir çünkü bu yöntemle de olsa Fenerbahçe'de kötü milli takımda iyi oynaması çok işime gelir.

Hamit Altıntop'un sakatlıktan yeni çıktığı çok belli oluyordu. Aslında şut ve ortaları bu kadar isabetsiz değil ama sakatlık sonrasının etkisiyle sanırım istediklerini sahaya koyamıyordu. Türkiye için önemli bir değer o, ama sanki bu maçta oynamasa da olurdu.

Emre'nin yerine sonradan oyuna giren Ceyhun da uzun paslarındaki isabet oranıyla çok mutlu etti bizi. İyi şutları olduğunu da biliyorum, bir Trabzon maçında attığı mükemmel gol sayesinde.

Kazım Kazım, yoktu.

Gelelim 9, 10 ve 11. ilk 11 oyuncularına.

9 numara: Sercan Yıldırım. Keşke Galatasaray yönetimi gerekirse Nonda'yı silah zoruyla Bursa'ya gitmeye ikna etseydi de getirebilseydi şu adamı, diyorum bir Galatasaraylı olarak. Ama bir futbolsever olarak fark etmez. Çok iyi işler yapacak, kısmetse. Kendi dediği gibi, üç büyüklere uğramadan, takımında biraz daha gelişip sonrasında Avrupa'ya gidebilir. Tabi gelişiminde Arda'ya da anında pozitif etki yapan Rijkaard'ın çok büyük bir payı olabilirdi, belki hala olabilir.... Evet evet, Sercan Galatasaray'da oynasın istiyorum. Bursaspor'uysa çok takdir ediyorum. Kendi basını, takıma bağlı taraftarı, altyapısı ve hatta forma dizaynıyla iyi bir geleceği hak ediyor. Gelecek sezon Avrupa'da bizi temsil edecek 5 takımdan biri olmaları gerek. Çok erken değil bunları söylemek için, çünkü geçen sene başladılar bu yükselişe.
Sercan'dan girdik, nerden çıktık. 10 numara Tuncay'ın sırtındaydı dün gece. Ama bizim 10 numara Arda. Yine de en son ondan bahsetmek istediğimden Tuncay'ı öne alıyorum. Çok iyi işler yaptı Tuncay Şanlı da. Kafamda oluşturduğu "sürekli koşan, bir işe yaramayan, ancak nasılsa gol atan ve Chelsea'lere falan gitmesi söz konusu olan, gerçekleşmeyen transferlerin adamı garip oyuncu" imajından sıyrıldığı maçtı Estonya maçı. Sahanın her yerindeydi, iki güzel şutla da iki gol attı. Çok çalışkan ve mücadeleci olduğunu zaten biliyoruz. Umarım gelişimini devam ettirir. Premier League'de kalarak ideallerini gösterdi. Başarılı bir sezon geçirirse İngiltere'nin büyüklerinden birinde oynama şansı eline geçemez mi? O kadar imkansız mı? Değil bence.

Arda Turan... Arda'ydı işte.

Sercan-Tuncay-Arda ölümcül üçlüsü çok şeyler kazandırabilir Türkiye'ye. Nihat, Mevlüt, Semih ve pek çok yetenekli başka Türk oyuncu varken aslında sıkıntımız şu aşamada oyunculardan yana değil. Tabi bol sakatlı dönemlerde, ideal 11'den çok uzaklaşılabiliyor ve sıkıntı yaratıyor bu durum. Ama bunun nedeni yine sistemsizlik, gene sistemsizlik. Oyuncuların ve rakibin özelliklerine göre şekilleniyor oyunumuz, sürekli değişken ve ne yapacağı bilinmeyen bir takımız işte bu nedenle. Çok enteresan bir şey bir yandan, ayrı bir heyecan bu; ama bir yandan da çok sıkıcı ve bunaltıcı. Kesinlikle Türk işi.

İşte bu nedenle "Play-Off'a bilet alır mıyız?"ın cevabını kimse bilmiyor.

İki alıntıyla tamamlamak lazım bu giriyi:
"Türk Milli Takımı'nın kötü oynayınca yenilemeyeceği, iyi oynayınca yenemeyeceği takım yok."
Petr Cech.
"Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda. Ama hiçbir şey tam yok. Bu işi hem zorlaştırıyor hem de komplike hale getiriyor. Daha çok tepkisel bir oyununuz var. Karşı takıma göre taktikler belirleniyor. Kalite, güç aslında üç aşağı beş yukarı aynı. Ama Türkiye'yi farklı kılan şey biraz da şu; işler kötü gittiğinde bir anda oyun mantalitesi kaybolabiliyor. Yürekten oynayan oyuncu sayınız çok. Ama bu bazen aklı devre dışı bırakıyor. Herkes kendi başına maçı çevirmeye kalkıyor. O zaman da bütünlük kayboluyor. Türk futbol kimliğini tanımlasak kesinlikle yetenek var deriz, ruh var deriz, mücadele var deriz. Ama hepsi bir anda ortaya çıkabiliyor. Bir anda herkesi defansta, sonra bir anda herkesi hücumda görebiliyorsunuz. Bu biraz dağınıklık yaratıyor. Takım oyununda asıl olan dengeli olabilmektir. Ne olursa olsun pozisyon alışınızı, soğukkanlılığınızı kaybetmemeniz gerekiyor. Sanki bu konuda bir eksiklik var gibi. Coşku konusunda hiçbir sıkıntı yok, ama bazen o coşku bozucu bir etki de yarabiliyor."
Frank Rijkaard

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Galatasaray 4 - 1 Kayseri ve Aydın Yılmaz.




Geçen sene bu zamanlar da 4-1'e takmış gidiyorduk. Hatta bunun şerefine o zaman uydudan izlediğim GSTV'yi 41. kanala almıştım. Sonra Fener maçı geldi ve hem turuncu forma hem de 4-1 istatistiklerimiz çok feci bir şekilde sonlandı. Allah sonumuzu geçen seneki sonumuza benzetmesin.
Ben maçı izlemedim. Goller güzel. 3 maçtır rakiplerimiz kendi kalesine gol atıyor, enteresan. Milan Baros iftardan hemen sonra başlayan bu maçta gol orucunu açtı. İki gol birden attı. Geçen sene durup durup bir maçta bol bol vuran özelliğini koruyacak mı, gollü maçlarının arası daha mı kısa olacak, göreceğiz. Elano'nun golü çok güzel. Adamın vücudunun rengi, mor formayı en iyi taşıyan olmasını sağlıyor.
Öte yandan izlemediğimi özellikle belirtmek istiyorum yeniden. Genelde en çok eleştirilen adamın Aydın Yılmaz olduğunu gördüm. Bakınız Rijkaard ne demiş:


Bana ilginç geldi. Sadece 'siz kötü dediniz ama iyi oynamış Aydın', demeye çalışmıyorum, kötü oynamış olsa bile, kendisinden bu kadar umutlu, ona bu kadar değer veren bir hoca onun için büyük bir şans. Abarttığımız düşünülüyor ama gerçekten çok yetenekli bir oyuncu, potansiyelini değerlendirmesi için çok geç değil: 1988 Ocak doğumlu, 21 yaşında, 22 olacak yakında. Rijkaard'ın bu sözleri çok değerli.

21 Ağustos 2009 Cuma

Parçalı Formalı Orlando Bloom

İki gün önce Kingdom of Heaven izledim, ister istemez Kudüslü Hristiyan Ordusu'nun giydiği sarı-kırmızı parçalı savaş kıyafeti çarptı gözüme. Ama ondan da Galatasaraylısı Orlando Bloom'un giydiği şu kostüm:
1908 serisinin yanında bir de 1008 serisi yapılsaydı ve şu kostüm bu haliyle satılsaydı, kimse birşey diyemezdi herhalde. Bir gün GStore'da tasarımcı olduğumda böyle bir kıyak geçeceğim herkese, Orlando Buluuğm'u da bulacağım manken olarak.... (N'olur n'olmaz, söz vermiyorum.)

Lincoln'ün Manyak Resmi Sitesi


Haber şu:


Ben de şaşırdım haliylen. Ama alışkınız bi yandan da, bu kimler tarafından hazırlandığını gerçekten çok merak ettiğim sitede geçen sene ''Aslında istatistiklere bakıldığında Lincoln Messi'den de C.Ronaldo'dan da efektif bir oyuncu'' haberi vardı. Yalan sayılmazdı takımın gollerinin yüzde bilmem kaçında katkısı olan bir adam olarak göze çarpıyordu Lincoln, ama Arda'dan geliyor cevap: ''Sistem onun üzerine kuruluyor da ondan.''

Her neyse, aslında sevdiğim Lincoln umarım kendine bulduğu yeni bir kulübün onsuz galibiyetlerine sevinir.

Bol Gol Atmak Güzel Şey


Levadia Tallinn maçıyla, yıllardır bize acımadıkları için yakındığımız rakiplere benzeyen, kağıt üzerindeki avantajını ve farkı çim üzerine döken bir takım olma yolunda epey bir yol kat ettiğimizi yine gördük. Elbette bu turları geçerdik ama, acaba bir kaza olur mu diye düşündürecek kadar ite kaka.. Bazen kazalar da olurdu (bkz: Tromsö). Onun için epey bir keyiflendik son iki eleme maçındaki 11 golle :D

Aslında dün yazmayı planlıyordum ama GSTV'de maçı izleyebildikten sonra yorum yapmaya karar verdim. Ne yazık ki uykulu gözlerle izleyip, sonlarına doğru onu da bırakıp direktman uyuduğum için futbol hakkında pek bir yorum yapamayacağım. Ama böyle bir rakibe karşı da olsa daha fazlasını bekleyemezdik heralde, belki gaza gelip 5 değil de 8 atabilirdik, ama olmadı. %72'ye %28 topla oynama oranını da golden sayabiliriz sanki...

Maçtaki en güzel noktalardan biri, Kewell gol attıktan sonra ''Daddy Cool'', Keita gol attıktan sonra ''Abdul Kader'' çalınması. İnsan ''Arda Boyları''nın hareketli bir türkü olmasını diliyor, ''Varoş Sevgilim'' diye bir hit çıksa da Baros'a uyarlasak diye geçiriyor içinden.

Kewell demişken, Kewell'la Galatasaray gerçekten cıvıl cıvıl. Şu güzel gülümsemeli güzel insanın sözleşmesinin bu sene sonunda bitecek olması sanırım tek derdimiz şu an. Onu buraya gelmeye ikna edenden bir kıyak daha yapmasını istiyoruz.

Gollerin en güzeli şüphesiz 5 numaralı Levadialı futbolcu Leitan'ın attığı 5. gol. Kulüp tarihine mi geçmek istedi, kendisini Galatasaraylı olarak görmek mi istedi bir an, yoksa Baros'un kaçırdığı fırsatlara 'Ulan ben bile kaçırmam, biraz kendine gel lan Milan!' şeklinde verdiği tepkiyi somutlaştırmak mıydı amacı bilemiyorum. Tek bildiğim, gerçekten güzel bir kafa golü olduğu. Hakan Şükür'ü hatırladık bir an. Arda'yı da asisti için tebrik etmek lazım.

Enteresan bir detaysa Denizli maçından sonra bu maçta da bir 'penaltı' bir de 'kendi kalesine' bulmuş olmamız. (Hangi fiil kullanılır, bir türlü çözemedim aslında.) Ben diyorum UEFA bizi kayırıyor, eski şampiyon falan diyerek yeniden kupayı almamız için hakemlere baskı yapıyor! EBU'nun Eurovision'u Türkiye kazansın diye Tarkan'ı TRT'den özellikle sipariş ettiği bir Avrupa'da yaşıyoruz nitekim. (EBU gerçekten Tarkan'ı istemiş olabilir, neticede hiperstarımız reyting toplayacak, üzerinden reklam yapılabilecek önemli bir isim, bir de şarkı iyi olursa...)

Umut güzel şey, gol güzel şey. Rijkaard, Neeskens, Kewell, Arda, Elano, Keita, Baros, M.Topal, Servet, Leo Franco.... saydığım isimler güzel :)


20 Ağustos 2009 Perşembe

Usain Bolt

Berlin'deki Dünya Atletizm Şampiyonası'nın bir numaralı ilgi odağı Usain Bolt.
Bu gece 200 metre finalinde mücadele verecek olan atlet, son metrelerde yavaşlamasına rağmen 100 metreyi 9.58 gibi bir dereceyle koşarak Dünya'yı hayretler içerisinde bırakmıştı.

Şampiyonanın şaşırtıcı gelişmelerinden biri rekortmen ve rakipsiz gözüken Yelena İsinbayeva formsuzluğunun devam ettiğini "0 çekerek" kanıtlaması. Antrenör değişikliği hiç yaramamış....

Türkiye içinse ne yazık ki hiç de iyi geçmiyor şampiyona. Tek tük de olsa var sporcumuz, ancak onlar da potansiyellerinin oldukça altında kaldı.

Servet'in İsyanı!


Defansın yoğun şekilde eleştirilmesine karşın 'yavrum tek başına takım';
“Ağzımızla kuş tutsak eleştirileceğimizi biliyoruz. Maalesef bizim ülkemizin gerçeği bu. Ama herkes görecek Galatasaray’da bu sezon en verimli bölge savunma olacak” demiş.
En verimli bölge savunma olursa, hücum zaten verimli.. Servet'im, inşallah haklı çıkarsın.